SALATU’L-HAVF
KORKU NAMAZI:
1.
Ebû Yûsuf'a göre korku namazının meşrûiyyeti Resûl-i Ekrem'in hayatına
mahsustur. Onun arkasında namaz kılmanın faziletine ermek için meşru
kılınmıştır. Hz. Peygamber'in Dâr-ı bekaya irtihâlinden sonra korku namazının
meşruiyeti kalkmıştır. Nitekim Ebû Süleyman (r.a.)'ın Nevâdir'inde de bu görüş
zikredilmekte ve "Sen aralarında bulunup da kendilerine namaz kıldırdığın
vakiî"[Nisâ 102] âyet-i kerimesinin de bu mânâya delâlet ettiği kaydedilmektedir.
Sözü geçen eserde, korku namazının kılınması Resul ı Ekrem'in o cemaat arasında
bulunması şartına bağlanmıştır. Madem ki artık Resûl-i Ekrem cemaatin arasında
yoktur, öyleyse "korku namazı" diye bir namaz da sözkonusu değildir
denilmektedir. Her ne kadar İmam Ebû Yûsuf başlangıçta Ebû Hanife (r.a.) gibi
korku namazının Resûl-i Ekrem'in hayatından sonra da meşru olduğu görüşünde
idiyse de sonradan o da bu fikrinden vazgeçmiştir.
Diğer
Hanefî ulemâsına göre ise, Rcsûl-i Ekrem (s.a.v.)'in hayatından sonra da korku
namazı kılmak meşrudur. Bu mevzudaki delilleri ise, sahâbe-i kiramın Resûl-i
Ekrem (s.a.v.)'in hayatından sonra korku namazı kıldıklarına dair Sa'd b. Ebî
Vakkas, Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'm rivayetleridir. Nitekim Said b. el-as'ın Ebû
Said el-Hudrî'ye korku namazının nasıl kılındığını sorup öğrendiği ve korku
namazının caiz olması için bulunması gereken sebebi sorduğu zaman da "o
sebep korkudur" cevabını aldığını da kendi görüşleri için delil getirirler.
Buna göre korku namazının meşru oluşunun gerçek sebebi Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in arkasında namaz kılmanın faziletine erişmek değil, düşman
korkusunun bulunmasıdır. Bu korkunun bulunması halinde her zaman ve mekanda
korku namazı kıhnabilir. Esasen içerisinde yürümek gibi bazı hareketlerin
bulunduğu korku namazının sebebini Peygamber’in arkasında namaz kılmanın
sevabına erişmekle izah etmek doğru olamaz. Çünkü sevab kazanmak için bir
vacibi (erk etmek caiz değildir. Bilindiği gibi namazda yürümeyi terk etmek
vâcibtir. Öyleyse içerisinde yürüyüş olan korku namazının gerçek sebebi Rtsûi-i
Ekrem (s.a.v.)'in arkasında namaz kılmanın faziletine ermek değildir. Esasen
"korku namazı Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hayatına hastır. Sebebi de Resûl-i
Ekrem'in arkasında nama kılmanın sevabına ermektir" diyen kimselere,
kendi mantıklarıyla şöyle cevab vcunek mümkündür. Daha kalabalık cemaatle namaz
kılmanın sevabı daha da çok olacağı için bugün de daha fazla sevaba e^mek
maksadıyla korku namaz? kıhnabilir. Çünkü "Sen anılarında bulunup da
kendilerine namaz ksldırdığin vakit" âyetinin manası, "Sen veya senin
makamında bulunan bîr kimse onlann aralarında bulunduğu vakit" demektir.
"Onların mallarından sadaka al ki bununla kendilerini temizlemiş, bununla
onları bereketlendirmiş olasın"[Tevbe 103] âyet-i kerimesinde olduğu gibi
şurası bilinen bir gerçektir ki, ba-zan âyet-i kerimelerde hitâb her ne kadar
sadece Resûl-i Ekrem içinmiş gibi görünürse de aslında onun şahsında bütün bir
ümmetedir. "Ey Peygamber, kadınları boşayacağınız vakit iddetlerine doğru
boşayın, o iddeti de sayın.”[Talâk 1] âyeti kerimesinde olduğu gibi.
2.
Korku sebebiyle namaz rek'atlerinin adedi kisaltılamaz. İbn Abbâs (r.a.),
"Mukîmin namazı dört rekattır. Yolcunun namazı iki, korku namazı bir
rekattir”[Buhârî, taksîr; Müslim, müsâfirîn] buyurduğu için bazı ulemâ korku
namazının bir rekat olduğu kanaatine varmışlarsa da aslında Resûl-i Ekrem
(s.a.v.)'in Zâtü'r-rikâ' gazvesinde korku namazını cemaate birer rekat
kıldırdığına kendisininse cemaatle iki rekat kıldığına dair olan rivayet
[Buhârî, taksîr; Müslim, müsâfirîn] bu görüşte olanların aleyhine bir delildir.
Hanefî ulemasına göre bu hadisin tevili şöyledir: Bu iki zümre Resûl-i Ekrem'le
beraber birer rekat kılmışlar ve kalan ikinci rekatı da kendi başlarına
tamamlamışlardır.
3.
Hanefî mezhebine göre, korku namazının kılmışı 1244 numaralı Abdullah b.
Mes'ud hadisiyle 1243 numaralı Abdullah b. Ömer hadisinde belirlenmektedir.
"Düşman kıble tarafında olursa cemaat iki saf halinde imamın arkasında yer
alır. İmamın iftitah tekbirine ve rüku'una her iki saf da iştirak eder. İmam
secdeye varınca imamın arkasıda bulunan saf da secdeye varır. Ancak ikinci saf
ayakta kalarak imamı ve ön safta imamla beraber secdeye varan cemaati bekler.
Birinci haftakiler başlarını birinci secdeden kaldırınca oturup ikinci
saftakiîeri beklerlerken, ikinci saftakiler de secdeye varırlar. Sonra
başlarını secdeden kaldırırlar ve kuûdda birinci saftakileri beklerken onlar da
imamla beraber ikinci secdeye varırlar. İkinci secdeden başlarını kaldırıp
kıyama kalkınca ikinci saftakiler de ikinci secdeye varırlar ve sonra ikinci
rekatın kıyamına kalkarlar. Bu sefer birinci saftakiler geriye çekilip ikinci
safta yer ahrken ikinci secdeden kıyama kalkmış olan ikinci saftakiler de öne doğru
ilerleyerek birine safta yer alırlar. İkinci rekatı de birinci rekatı
kıldıkları gibi kılarlar. İmam oturup da selâm verince her iki saftakiler de
imamla beraber selâm verirler. İbn Ebî Leylâ
1236 numaralı Ebû Ayyaş ez-Zürakî
hadisini delil getirerek korku namazını bu şekilde kılmanın caiz olduğunu
söylemiştir. İçerisinde gidip gelme gibi hareketler bulunmadığı için Ebü Yûsuf
da bu şekilde kılınan korku namazının caiz olduğunu söylemiştir. Hanefi
mezhebine göre, korku namazını düşman kıble tarafında bulunduğu zaman İbn Ebî
Leylâ'nın tarif ettiği şekilde kılmak caiz ise de, iki saffın yerlerini
değiştirmesi gibi hareketleri gerektiren İbn Ömer ve İbn Mes'ud (r.a.)
hadislerinde tarif edilen şekilde kılmak da caizdir. Çünkü (bundan sonra)
"Henüz namazını kılmamış olan diğer kısmı gelip seninle birlikte dursun,
silahlarını da yanlarına alsınlar"[Nisâ 102] âyetinin zahiri buna açıkça
delâlet etmektedir.
İmam
Malik (r.a.)'e göre imam, cemaati iki kısma ayırır. Birinci kısma birinci
rekatı kıldırırken, diğer kısım düşmanın karşısında bekler. Birinci rekatten
sonra imam ikinci rekatın kıyamında beklerken birinci saftakiler ikinci re,kati
de kılarak selâm verip düşman karşısında bulunan saffm yerini alırlar. Bu
sefer daha evvel düşman karşısında beklemekte olan zümre gelip ikinci rekatı
imamla birlikte kılarlar. Onlar, kılamadıkları rekatı kaza etmek için ayağa
kalkınca imam onların namazı bitirmelerini beklemeden selâm vererek namazdan
çıkar. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in "Zû Kared"de kıldığı korku
namazının böyle olduğu Salih b. Huvât (r.a.)'den rivayet edilmiştir.
Hanefî
ulemâsından Tahâvî de bu hadisi "Şerhumeâni'1-âsâr" isimli eserinde
nakletmiş" fakat Resûl-i Ekrem'in ikinci grubu namazlarını kılmcaya kadar
bekleyip, selamı onlarla beraber verdiğini kaydetmiştir. İmam-i Şafiî de bu
hadisi delil getirerek korku namazının bu şekilde kılınabileceğini söylemiş ve
nasıl ki imam birinci grubu ikinci rekatı bitirinceye kadar ikinci re-katin
kıyamında beklerse, ikinci grubun da namazlarının kalan kısmını bitirinceye
kadar kuudda bekler ve selâmı onlarla birlikte verir demiştir.
Hanefî
uleması ise, bu hadisi delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü bu hadiste tarif
edilen korku namazında birinci saf namazım imamdan önce tamamlayıp namazdan
çıkmaktadır. Bu ise hiçbir zaman caiz değildir. Meşru' bir sebeb olmadan
namazda yürümek caiz değildir. Ancak irâde dışı bir ha-desten dolayı namazdan
çıkmadan gidip abdest alıp gelmek ve namaza devam etmek caizdir. Bu hususta
haber vârid olmuştur. Korku namazında safların yer değiştirmesi de bu sebeple
caiz görülmüştür.
Hz.
Ebu Hureyreden rivayet edilen Resul-i Ekrem (s.a.v.)in birinci grubta birinci
rekatı kılınca onları ikinci rekatı kendi başlarına kılıp düşman karşısına
gidinceye, ikinci grubu da birinci rekatı kaza edinceye kadar beklediği ve
sonra ikinci rekatı da ikinci grupla beraber kılıp ve yine onlarla beraber
selam verdiğine dair olan hadisi [bk. 1240 no'lu hadis.] ise, hiçbir ilim adamı
delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü böyle bir uygulamanın İslam'ın ilk yıllarına
ait olup sonradan neshedildiği kesinlikle bilinmektedir.
Resûl-i
Ekrem (s.a.v.)'in her iki taifeye de ayrı ayrı ikişer rekat kıldırıp da
kendisinin dört rekat kıldırdığına dair (1248) numaralı hadisin zahirini de
Hanefî Ulemâsı delil olarak kabul etmemiştir. Çünkü bu hadisin zahirine göre
ikinci grup namazlarını nafile kılan bir imamın arkasında kılmış olacaklardır.
Halbuki Resûl-i Ekrem'in hayatında böyle bir tatbikat bulunmamaktadır. Hanefî
ulemâsına göre bu şaz bir hadistir ve te'vili şöyledir: Bu namazı kılarken
Peygamber (s.a.v.) mukim idi. Her taifeye iki rekat kıldırdı, sonra her iki
taife de kılamadıkları rekatları kendi başlarına kaza ettiler. Yine Hanefî
ulemasına göre düşman korkusu söz konusu olduğu zaman imam akşam namazını
birinci taifeye iki rekât, ikinci taifeye de bir rekât kıldırır Süfyân
es-Sevrî'ye göre ise, birinci taifeye bir rekât, ikinci taifeye de iki rekat
olarak kıldırır. Çünkü her iki taifenin de kıraatle kılınan ilk iki rekatten
eşit şekilde nasiblerini alabilmesi ancak bu şekilde mümkün olur.
Bu
konuda Hanefî ulemâsına göre esas olan her İki taifenin de namazın her iki
bölümünden eşit şekilde faydalanmasıdır. Bu bakımdan birinci taifenin imamın
arkasında bir buçuk rekat namaz kılması gerekmektedir. Ancak ikinci rekâtı
parçalamak mümkün olmadığından birinci taife imamın arkasında iki rekât kılar.
Esasen hazarı namazlarda akşam namazı normal olarak kılınırken, önce iki rekat
kılındıktan sonra birinci ka'deye, üçüncü rekat kılındıklan sonra ikinci
ka'deye oturulması ilk iki rekâtın akşam namazının birinci bölümünü, üçüncü
rekatın de ikinci bölümünü teşkil ettiğini göstermektedir. İşte Hanefî uleması
bu görüşten hareket ederek korku halinde kılınan akşam namazını birinci
taifenin ilk iki rekatı, ikinci taifenin de üçüncü rekatı, imamla kılacağına
hükmetmişlerdir.
Hanefî
ulemasına göre namaz kılarken düşmanla vuruşmak namazı bozarsa da İmam Mâlik
ve Şafiî'ye göre bozmaz. Delilleri "Onlar ihtiyat tedbirlerini ve
siİaMarını alsınlar"[Nisâ 102] mealindeki buyruktur. Çünkü silah ancak
savaşmak için taşınır. Hanefî ulemasına göre ise namaz içerisinde imama uyan
zümrelerin harb etmemeleri gerekir. Çünkü vuruşmak namazla ilgisi olmayan bir
amel-i kesirdir. Suda boğulanı kurtarmak, malı kurtarmak için hırsızı
kovalamak nasıl namazı bozarsa, namaz içerisinde düşmanla savaşmak da namazı
bozar. Âyet-i Kerimede: "silahlarını yanların alsınlar" emrinden
maksat, düşmanların gözünü korkutmak ve lüzum görüldüğü vakit savaşıp sonra
yeniden namaza dönmektir. Bu bakımdan namaz vaktinin geçeceği bilinse bile
savaş halinde bulunan müslünıanlar namazı kılamazlar. Nitekim Peygamber
(s.a.v.) muharebe bilfiil devam ederken dört vakit namazı te'hir edip gece
sükûnet bulduktan sonra kaza etti ve düşmanlara şu şekilde beddua etti:
"Bizi orta namazı kılmaktan alıkoydular. Allah onların kabirlerini ve
karınlarını ateşle doldursun."[Buhârî, cihâd; meğâzî; Müslim, mesâcid;
Tirmizî, tefsîru sûre; Nesâî, salât; İbn Mâce, salât; Ahmed b. Hanbel, I, 1,
79, 81, 113, 122, 126, 135, 138, 146, 150, 152, 404, 456.] eğer sevab bir fiil devam ederken namazı
kılmak caiz olsaydı, Peygamber (s.a.v.) dört vakti birden te'hir etmezdi. Düşmana
doğru yol almakta iken aynı zamanda imâ ile de namaz kılan bir kimsenin namaz
esnasında hayvana binmesi de namazı bozar. Ama imâ ile namaz kılarken düşmana
karşı yürümek öyle değildir. Çünkü hayvana binmek kendisine zaruri bir şekilde
ihtiyaç duyulmadan bir amel-i kesirdir. Halbuki düşman karşısına varıncaya
kadar yürümek kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğundan her zaruri ihtiyaç gibi o da
namazı bozmaz.
Binitli
olarak da imama uyarak korku namazı kılamazlar. Çünkü cemaati ile imam arasına
yol bulunması namazın sıhhatine manidir. Ancak cemaat ile imamın aynı taşıt
üzerinde bulunması namaza herhangi bir zarar vermez. Çünkü aralarında yol gibi
bir engel yoktur.İmam Muhammed (r.a.) bunu istihsânen caiz görmüştür.
Düşmanı
görmeden, içinde gelip-gitme gibi hareketler bulunan bir korku namazı
kılınacak olursa, bu namaz imam için sahihse de cemaat için sahih değildir. Çünkü
içinde cemaat arasında yer değiştirme gibi hareketler bulunan korku namazını
kılmaya ancak düşman karşısında bulunulduğu zaman izin verilmiştir. Fakat imam
için gelip-gitme vb. gibi bir hareket söz konusu olmadığından düşman
görülmediği zaman kılınan böyle bir korku namazı sadece imam için sahih
olur.[Serahsî, Mebsât, II, 45-49.]
Şafiî
mezhebinin bu mevzudaki görüşü ise, şöyledir: "Peygamber (s.a.v.) korku
namazını muhtelif şekillerde kılmıştır. Ancak Resûl-i Ekrem'in bu uygulamaları
her ne kadar şekil itibariyle farklı gibi ise de aslında öz olarak aralarında
bir fark yoktur. Bu bakımdan mühim olan bu uygulamaların hangisinin sahih
olduğunu değil, hangisinin namaz için daha uygun ve düşmandan korunmak için
daha müsait olduğunu aramaktır. Şafiî ulemâsı düşmanın kıble cihetinde
bulunmaması halinde en uygun korku namazı şeklinin Salih b. Huvât'in rivayet
ettiği şu hadis olduğu görüşündedirler: "Bir taife Peygamber (s.a.v.) ile
birlikte saf olmuş, bir taife de düşmanın karşısında durmuş. Resûlullah (s.a.v.)
yanındakilere bir rekat namaz kıldırmış, sonra ayakta durarak cemaat kendi
kendilerine namazı tamamlamışlar. Sonra namazdan çıkarak düşmanın karşısında
saf olmuşlar (bu sefer) öteki taife gelmiş, Resûlullah (s.a.v.) onlara da
namazın kalan kısmını kıldırmıştır. Sonra oturarak beklemiş cemaat kendi
kendilerine namazı tamamlamışlar, sonra Resûlullah (s.a.v.) onlara selâm
verdirmiş.[1238 nolu hadise bakınız.]
Şafiî
ulemâsına göre bu hadis-i şerifte tarif edilen korku namazı şekli, Kur'ân'ın
zahirine, namazın mu'tad olan düzenine uygun ve düşmandan korunmaya müsait
oluşu sebebiyle diğer şekillere tercih edilmiştir. Nitekim;
1.
"(Bundan sonra) henüz namazını kılmamış olan diğer kısmı gelip seninle
beraber namazlarını kılsınlar"[Nisâ 102] âyetinin zahiri önce birinci
taifenin namazını tamamen kıldığına, ikinci taifenin de namazlarını tamamen imamın
arkasında kılacaklarına delâlet etmektedir. Bu bakımdan İbn Huvât hadisi
Kur'an-ı Kerim'in zahirine diğer hadislerden daha uygundur.
2.
İki taife arasında yer değiştirme gibi namaza aykırı davranışlar az olduğundan
namazın mutad düzenine daha uygundur.
3.
Birinci taife namaz kılarken ikinci taifenin, ikinci taife namaz kılarken de
birinci taifenin namazda olmayışı düşmanı daha rahat gözetleme ve gerektiğinde
saldırıya geçme imkânı verdiğinden bu uygulama harb haline ve tekniğine daha
uygun düşmektedir.[Tefsiru'l-Hâzin, I, 589-590.]
Ahmed
b. Hanbel (r.a.)'e göre ise, sahih hadis kitaplarında nakledilen ve korku
namazının kılmış şeklini tarifeden hadislerin herhangi birisiyle âmel
edilebilir. Birini diğerine tercih etmek gerekmez.
Şimdi
Ebu Davud'un korku namazının kılınış şekliyle ilgili görüşlerinin tercümesini
verelim.
صَلَاةِ
الْخَوْفِ
مَنْ رَأَى
أَنْ يُصَلِّي
بِهِمْ
وَهُمْ
صَفَّانِ
فَيُكَبِّرُ
بِهِمْ
جَمِيعًا
ثُمَّ
يَرْكَعُ
بِهِمْ
جَمِيعًا ثُمَّ
يَسْجُدُ
الْإِمَامُ
وَالصَّفُّ
الَّذِي
يَلِيهِ
وَالْآخَرُونَ
قِيَامٌ يَحْرُسُونَهُمْ
فَإِذَا
قَامُوا
سَجَدَ الْآخَرُونَ
الَّذِينَ
كَانُوا
خَلْفَهُمْ ثُمَّ
تَأَخَّرَ
الصَّفُّ
الَّذِي
يَلِيهِ إِلَى
مَقَامِ
الْآخَرِينَ
وَتَقَدَّمَ
الصَّفُّ
الْأَخِيرُ إِلَى
مَقَامِهِمْ
ثُمَّ
يَرْكَعُ
الْإِمَامُ
وَيَرْكَعُونَ
جَمِيعًا
ثُمَّ يَسْجُدُ
وَيَسْجُدُ
الصَّفُّ
الَّذِي
يَلِيهِ وَالْآخَرُونَ
يَحْرُسُونَهُمْ
فَإِذَا جَلَسَ
الْإِمَامُ
وَالصَّفُّ
الَّذِي يَلِيهِ
سَجَدَ
الْآخَرُونَ
ثُمَّ
جَلَسُوا
جَمِيعًا
ثُمَّ
سَلَّمَ عَلَيْهِمْ
جَمِيعًا
قَالَ أَبُو
دَاوُد هَذَا
قَوْلُ
سُفْيَانَ
Ebû
Dâvud der ki: Bazılarına göre (korku namazını, imam arkasında) iki saf halinde
bulunan cemaate (şöyle) kıldırır: Onlarla birlikte beraberce tekbir alır,
sonra (yine) onlarla beraber rükû'a varır. Sonra arka saftakiler cemaati ayakta
beklerken imam arkasındaki (birinci) safla beraber secdeye varır.
(Secdedekiler) kalkınca arkalarında (ayakta beklemekte) olan diğerleri secdeye
varırlar. Sonra imamın arkasındaki saf geri çekilerek ayaktakilerin yerini
alır. Sonra imam rükû'a varır. (Onunla birlikte her iki saftakiler de)
beraberce rükûa varırlar. Sonra arka saftakiler cemaati beklerlerken, (imam)
secdeye varır ve arkasında bulunan saf da secdeye varır. İmam ve arkasındaki
saf oturunca diğerleri secdeye varırlar. Sonra (birinci saftakilerle birlikte)
beraberce otururlar. Sonra (imam) hepsine birden selâm ver(dir)ir.
Ebû
Dâvûd dedi ki: Bu Süfyan’ın görüşüdür.
Açıklama
Korku namazını
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)
çeşitli şekillerde
kılmıştır.Çünkü şartlara ve duruma göre düşman tehlikesinden korunmaya en uygun
olan şekil hangisi ise, o şekilde kılmıştır. Müellif Ebû Dâvûd korku namazının
caiz olan bütün şekillerini Su nen'inde toplamaya gayret etmiştir. Bunlar yeri
gelince görülecektir. Şurasını unutmamak lâzımdır ki korku namazından maksat,
zelzele ve yangın gibi musibetler zamanında kılınması tavsiye edilen nafile
namazlar değildir. Buradaki korku ile harb kast edilmiştir. Binaenaleyh bu
babta tercümesini yunacağımız hadis-i şerifler harb devam ederken kılınacak
vakit namazlarının keyfiyeti hakkındadır.
Her
müslüman şurasını kesinlikle bilmelidir ki, harb esnasında yeryüzünün gülle ve
kurşun yağmuruyla sarsıldığı ve her taraftan ateş aldığı anlarda bile beş
vakit namazı kazaya bırakmaya izin verilmemiş, o müthiş anlarda bile, Allah'ın
gösterdiği kolaylıklardan ve tanıdığı ruhsatlardan yararlanarak edâ edilmesi
emrolun muştur.Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimizin ölüm döşeğinden kalkarak
namaz kılması hatta birkaç kere bayıldığı halde her ayıl-dikça namaza
davranması bu mübarek ibâdetin derecesinin yüksekliğini göstermeye kâfidir.
Harb
zamanında kılınacak vakit namazlarının sulh zamanındaki vakit namazlarına uymadığı
Kur'an-ı Kerim ile sabittir. Nitekim Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyuruyor:
"Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman şayet kâfirlerin size fenalık
yapacağından endîşe ederseniz, namazı kısaltmanızda üzerinize bir vebal
yoktur. Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanlarınızdır. Sen de ashabının
aralarında bulunur da kendilerine namaz kıldırırsan, onların bir kısmı seninle
birlikte namaza dursun..."[Nisâ 101-103.] buyurmuştur. Yalnız bu
namazların kılmış şekilleri sünnetle beyân edilmiştir.
Bu
mevzu ile ilgili olarak kıymetli ilim adamımız Ö.Nasuhi Bilmen şunları
söylemektedir:
Havf
(korku) namazı İmam-ı Azam ile îmam-ı Muhammed'e göre el-yevm caizdir. İmam-ı
Ebû Yûsuf'a göre bu cevaz zaman-ı saadet'e mahsustur.
Bir
cemaatin bu vecihle namaz kılmaları muhterem bir imama tabi olmak için münazaa
ettikleri, tehalük gösterdikleri takdire göredir ve illa, her zümrenin başka
bir imama uyarak emniyet halindeki gibi namazlarını kılmaları efdaldır...
Havf
namazının sıhhati için imama uyan zümrelerin namaz esnasında harb etmemeleri
mevki değiştirmemeleri, gider-gelirken hayvana binmemeleri, hasılı namaza
münâfi başka bir harekette bulunmamaları lâzımdır. Aksi takdirde imam ile
kıldıkları namaz bozulur, namazlarını yeniden kılmaları lâzımdır.
Korkunç
bir harb vesaire halinde bir İslâm fırkasının korkuları artar, binmiş oldukları
hayvanlarından yere inmekten âciz bulunurlarsa, herkes râkib (bim'k) olarak
kadir olduğu cihete doğru imâ ile namazını kılar, bu da mümkün olmazsa
namazlarını tehire bırakılır. Nitekim Hendek Gazvesinde birkaç vakit namaz
kazaya bırakılmıştır.[Büyük islâm İlmihali, 202-203.]
Korku
namazının kılmış şekli üzerinde ilim adamlarının görüşleri birbirinden
farklıdır. Metinde tarif edilen şekil İmam Sevrî'ye göredir. Nitekim musannif Ebû
Davud'un metinde geçen "Bu, Sevrî'nin görüşüdür" ifadesi de bunu dile
getirmektedir.